HASSA’DA MİLLİ MÜCADELE
FRANSIZ-ERMENİ İŞGALİ
ÖNSÖZ
30 Ekim 1918. Osmanlı İmparatorluğu Resmen Çökmüş ve Türklüğün İstiklâl Savaşı başlamış oluyordu. Biz de Milli Mücadele konulu yazımıza buradan başlamayı uygun bulduk.Türklüğün son kalesi olan Devletimiz artık yoktu. Türk Milleti yorgundu fakat dim dik doğrulması için fırsat doğmuştu. Bu şanlı şahlanışı anlatmak için olayları doğru süzmek ve kelimeleri yerli yerince kullanmak gereklidir.
Anlatılan olaylar doğrudur. Ancak bunları bir sıraya koyup tarihlendirecek sağlam kaynaklara ulaşamadık. İnsanlarımız yaşadıkları olayları unutamamışlar; sanki dün gibi hatırlıyorlar. Fakat bunlar zamanında kayıt altına alınmadığı için kronolojik sıralamada zorlanıyoruz. Genelkurmay Başkanlığı yayınlarında bile Hassa’nın ilk Fransız işgali 19 Aralık 1918 olarak geçmekte olup, oysa burayı önce İngilizler’in işgal ettiği ve 15 Eylül 1919 Antlaşması ile yerlerini Fransızlara bıraktıkları bilinen bir gerçektir. Bundan dolayı Hassa’da İngiliz işgalinin 15 Eylül 1919′dan önce bitmesi mümkün görülmemektedir. Şimdiye kadar önüne gelen tarih yazdı. Ancak yazılanların bir mantığı olmadı. Bu konuyu görüşmeye kimse yanaşmadı. Görev aldığım Hassa’nın Tarihini Araştırma Komisyonu üyeleri bu konuda Mantıklı düşünmeye yanaşmadılar. Bu konuda Hassa Kaymakamlığından da olumlu bir yaklaşım görmedim. Hatta 14 Kasım 2001 tarihinde Hassa Belediyesi düğün salonunda düzenlenen Hassa Tarih Konferansına katılmam bile engellendi. Acilen aklı başında insanlardan oluşan bir tarih araştırma komisyonunun kurularak bu konuyu ele alması gerekmektedir.
Aramızda yaşayan yaşlılarımızdan dinlediklerimizle tahmini tarih vermeye çalıştım. Mesela Manastır boşaldığında Küçük kaç-kaç olduğu, Nasen paşanın vurulmasının küçük kaç-kaçta olduğu, o sırada halkın kaçış istikametleri ve bitki örtüsünün durumuna göre tarihi tahmin etmeye çalıştım. Derelerin akışına, hava durumuna göre mevsim tahmininde bulundum. Okuyucularımın anlayışına inanıyor ve ellerinde bilgi ve belge olanların bana ulaştırmasını istiyorum. Unutulmamalıdır ki bilgi paylaşıldıkça çoğalır. Saygı ve sevgilerimle… 08.08.2004
EMİRDAĞ
30 Ekim 1918. Uğursuz, insan haklarını ve onurunu ayaklar altına alan Mondros Mütarekesi imzalandı. Bu antlaşmaya göre 31 Ekim 1918 günü saat 12′ye kadar Türk kuvvetlerinin çekilip tutunduğu hat Türkiye’nin Güney sınırları sayılıyordu. Böylece sınır Halep’in Kuzeyinden geçiyordu. Ancak, 27 Ekim 1918′de 200 000 nüfuslu Halep’i işgal etmiş olan İngilizler, Mütareke sonrası hemen İskenderun’un kendilerine teslim edilmesini istediler ve işgal için harekete geçtiler. İskenderun’un Kasım 1918′deki işgalinden sonra (İngilizler-) Fransızlar, 19 Aralık 1918 Perşembe günü Hassa’yı işgal ettiler. (Zeki SARIHAN, K.S.Günlüğü).(Aynı gün Dörtyol Karakese’de Milli Mücadelenin İlk kurşunu atıldı.). Fakat Belediyenin, Hükûmet ve Halkın işlerine karışmadıklarından dolayı silahlı bir karşı koyma ile karşılaşmadılar.15 Eylül 1919 Antlaşmasıyla da Halep’in Kuzeyini Fransızlara bıraktılar.
Herkes bir Fransız işgalinden bahseder. Oysa bu işgal ve zulümde Fransızlar, Ermenilerle birlikte çalışmışlardır. Bütün Güney illerinin işgalinde bu böyledir. Bunun sebeplerini şöyle sıralayabiliriz:
1- Çevre bilgilerinden faydalanma: Ermeniler, arazi ve yöre insanı hakkında Fransızlara istihbarat bilgileri verebileceklerdi.
2- Yeterli askeri güce sahip olamamaları: Fransız sömürgelerinden toplanan ve Almanlarla savaşacağı söylenen çok sayıda müslüman asker de vardı.Yine de sayı yetersizdi.
3- Eskiden beri Türklerin aleyhine kışkırttıkları Ermenilerin intikam duygularından faydalanmak: Fakat Ermenilerin bu intikamcı duyguları Fransızlara zarar verecekti. Şöyle ki; Yönetimi ele geçiren Fransızlara karşı halkın önemli bir tepkisi olmamış ve herkes işine gücüne bakıyordu. Ermenilerin şımarık ve hunharca davranmaları halkın haysiyet ve namusuyla oynamaları ile ahali Dağa çıkmağa başladı. Dağdakiler önemli bir güç haline geldiler ve Ermenilerle Fransızlara saldırılar başladı. Bunun üzerine Ermeni vahşetini önlemeye çalıştılar. Çünkü Ermeni zulmünün Fransızlara zararı dokunuyordu.
FRANSIZLARIN HASSA’YA YERLEŞMELERİ
Hassa’yı işgal etmeden önce müstevliler, istihbarat çalışmalarına başladılar. Ahaliden uygun gördüklerini milis yazıyorlardı. Fransızlara milis yazılanlardan bazıları kendi Milletine ihanet ederken bazıları da Milletine böylece yardım etmeye çalışıyordu. Nihayet bunlardan bazıları Türklere mühimmat yardımı yapmıştır. Bazıları ise bizzat gidip, Hassa’ya giremeyen Fransızlara yol göstererek Hassa’nın işgal edilmesini sağlamışlardır.
BİR OLAY
Danaboruk, Arifit Mehmet, Arif Çınkı, Mehmet Osman ve Mehmet Ali Çevik Fransız milisidirler. Halep yakınlarındaki Bumbuş’ta Fransız ve İngiliz subayları oturup, içip eğlenirken Fransız yüzbaşı Türklere söver. Arif Çınkı bu yüzbaşıyı orada hemen vurarak Kilis üzerinden Türkiye’ye kaçar. Bu olay üzerine Türklerin milislik görevine son verilir. Bu milisler Türkiye’ye kaçar. Hacılarlı gâvur Süleyman milis olarak kalır.
GÜCÜK YAYLASI SAVAŞI
Türklerin dağa çıkması ile Fransızların diğer şehirlerle olan irtibatları kesilmişti. Bu yüzden Nur dağlarındaki Türklere karşı Ermenilerle birlikte saldırıya geçti. Dörtyol ve Hassalılar bir araya gelerek Gücük yaylasında toplanmışlardı.Kara Hasan Paşa, Deli Mustafa Ağa, Muhacir Hasan, Mulla Ömer Hoca Oğulları Mehmet KARA(Milli Mücadelenin ilk kurşununu atan kişi) ve Ahmet KARA, Söğütlü Cerid Oğlu Süleyman, Dönenin Oğlu Mehmet ÇAPAR, Çolak Mustafa, Eğribucaklı Deli Ökkeş METİN, Akbezli Fadıkların Ahmet Ağa, Morcanın Oğlu Kara Mehmet, Hızırın Oğlu İbrahim, Papanın Oğlu Mustafa, Çaylılı Hacı ÇÖRTÜK ve bunların arkadaşları. Fransızlar bu çatışmada iki yaralı vererek kaçarlar.
Fransızlar bu darbenin etkisinde kalarak Söğütten Ahmet Karagülle’yi çetelerle haberleştiği gerekçesiyle bir kaç gün hapsederler. Bunun üzerine O da silahlanarak dağa çekilir.
Yanlarına yerli hainlerden kişileri de alan Fransızlar, Gücük yaylasındaki Türklere baskın düzenlerler. Baskına hazırlıksız yakalandıklarından dolayı mukavemet edemezler ve araziye dağılarak izlerini kaybettirmeye çalışırlar. Yelligedik yaylasına(Şimdi Murat mezarı olarak biliniyor) doğru kaçan Çukurovalı Murat ile Karafakılı’dan Hasan karşılarına çıkan yerli hainlerin kurşunlarına hedef olarak şehid olurlar.
İkinci Gücük baskınından sonra kendilerini toparlayan mücahitler bir Ermeni milisini öldürerek yakayı zor kurtarırlar. Bu olaydan sonra Fransız governörü André Mücahitlerle bir görüşme yapmak istemişti..
Görüşme André ile (Postallı)Nasen (KUŞ) Paşa arasında Söğüt köyünde yapılacaktır. Nasen Paşanın adamlarından İbicek Ali(KOCAMAN) yanındaki mücahitlere şöyle der “Okuma yazması olmayan Nasen Paşa acaba Governör ile ne konuşacak”. Merakla beklenen görüşme başlar. Görüşme sırasında André “Üç-beş baldırı çıplak, koca Fransız devletine ve Fransız medeniyetine nasıl karşı çıkabileceksiniz!..” der. “Daha fazla para koparmak için bunları yapıyorsanız, size istediğiniz kadar para verelim vaz geçin bu işten”.diye ilave eder. Buna Nasen Paşa kimsenin beklemediği kadar güzel bir cevap verir “Bizler vatanımız, namusumuz ve haysiyetimiz için savaşıyoruz. Karşımızda kim olursa olsun bundan vaz geçmeyeceğiz. Para için savaşan sizsiniz. Sizler Paris’ten buraya para için geldiniz. Biz size para verelim siz vaz geçin” der. Bu arada Kara Hasan Paşa da André’ye bir mektup göndererek mücadelenin devam edeceğini bildirmiştir.
Görüşme biter ve Çolak governör André giderken arkasından bir kova su dökülür. Bunu gören André geri dönerek gelip su dökmenin nedenini sorar. Ona şu cevap verilir: “Siz toprağımıza ayak basarak kirlettiniz, biz de yıkadık”.
Bu görüşmede barış yapılmış. Mücahitler silahlarıyla çarşıda pazarda serbestçe dolaşacaklar ve onlara kimse karışmayacaktı.
Hassa’da bir müddet serbestçe dolaşan mücahitler, bir ihanete uğrayacakları duyumları üzerine haberleşerek bir gece aniden Hassa’yı terk ederek Kürt dağına gitmişlerdir. Kara Ali, İbrahim Üneş, Hasan Tel, Çökeleğin oğlu ve Mustafa Çanak bu çetelerden bazılarıdır. Orada Reyhanlı mücahitleriyle birleşerek Fransızlara baskınlar yapılmıştır. Mücahitlerin bir kısmı Antakya’yı basarken (ilk baskın-19 Ocak 1919) bir kısmı da Hassa’ya hücum etmiş ve Hassa Fransızlardan temizlenmiştir. (N.A.Konuralp.Hatay Kurtuluş ve K.M.Tarihi).
TELGRAF:
Ankara’da T.B.M.M. Reisi Mustafa Kemal Paşa’ya 02 Haziran 1920
“Adana’ya tabi Hassa kazası iki ay evvel topraklarını Fransızlardan tathir ettikleri ve hükumeti Osmaniye namına idare eylemek üzere bir kaymakam gönderilmesi için müteaddit müracaatlarda bulundukları halde bir netice hasıl olmadığından âsayiş muhtel olmuş ve şu sırada hazineye nef’i küllisi olacak tekalifi emiriyye tahsil edilememiştir.”
Antep Kuvayı Milliye Kumandanı Recep
AKBEZ MANASTIRININ KUŞATILMASI
HARAÇ ÇİFTLİĞİ BASKINI
Gücük yaylası baskınlarından sonra savaş halinin kızışması ile Fransızların işleri iyice güçleşmişti. Çevre kasabalarla serbest ilişki kuramıyorlardı. Bu halde iken 30 kadar silahlı Ermeni, Dörtyol yakınlarındaki Haraç çiftliğini gece bastılar. Çiftlik sahipleri iki kardeş oldukları halde saldırganlardan yedisini öldürdüler, diğerleri de sabaha karşı kaçtılar.
ERMENİLERİN ÇOKMARZIMAN’DA SIKIŞTIRILMASI
İki Göksunlu Türk öldürüldü. Dörtyol müstentiği ve bir bayan öğretmenin evleri basıldı. Ayrıca Adana’dan Antakya’ya doğru giden Tüysüz Osman adındaki genci de öldürdüler. Bu suretle Ermeniler ne şehirde ve ne şehir dışında asayiş bırakmadılar.
Bu sıralarda Dede Bey Oğlu Hakkı bey (Mıstık paşa ve oğlu Dede bey Niş’e sürülmüştü) Antakya’dan Payas’a gelmişti. Amcasının oğlu Hasan beyle Payas ileri gelenlerini bir araya toplayarak durumu incelediler. Payas da silahlandı. 30 kişilik bir ekiple İskenderundan Dörtyol’a gitmekte olan bir Fransız nakliyesini vurarak hayvanlarını ve yüklerini aldılar. Mücahitler şehir dışındaki bütün yolları tuttular. Böylece Ermeniler Çokmarzıman (Dörtyol)’dan dışarı çıkamaz oldular. Buna rağmen birkaç Ermeni fedaisi Dörtyol’un Ocaklı ve Özerli mahallelerine geceleyin baskın düzenleyerek birkaç Türkü öldürdüler. Bundan sonra bu mahallelerde ve köylerde de silahlanan Türkler geceleri devriye gezmeye başladılar. Ermeniler, hükümet konağının bulunduğu Çokmarzıman (Payas’a bağlı Dörtyol köyünün o zaman ki adıdır) mahallesinden dışarı çıkamaz oldular.
Dörtyolun kenar mahallelerinde oturan Ermeniler de hükümetin bulunduğu Çokmarzıman’da toplanmaya başladılar. Bütün bunlara kendileri sebep oldukları halde, hallerini Fransızlara şikayet ediyorlardı. Fransızlar, Osmaniye jandarma kumandanı Çerkez Mithat beyi bir bölük askerle Dörtyol’a getirerek Türk mücahitlerinin takibine başladılar. Jandarmanın sıkıştırdığı halk tamamen silahlanarak Nur dağlarına çıktı. Mığırdaki Papanın oğlu Mustafa’nın çetesine katıldılar.
ERMENİLERİN AKBEZ MANASTIRINDA TOPLANMASI
Dörtyol mücahitleri ile Payas Mücahitlerinin birleşmesi üzerine durumun iyice kötüleştiğini gören Ermeniler, Akbez’deki Ermeni Manastırında toplandılar. Hassa-Islahiye ve Halep-Dörtyol arasında önemli bir yerde büyük bir tehlike oluşmuştu. Nur dağı mücahitleri burayı kuşattılar. Bu esnada, eski Konya valilerinden Arifi Paşanın oğlu yedek subay Emin Arifi bey de Hassa’da bulunuyordu. Akbez manastırına yığınak yapmış olan Ermenilerin çevre için bir tehlike meydana getirmesini engellemek için mücahitlerin başına geçti. Çete reislerini bir araya getirerek onlarla istişarelerde bulundu.Bu şahıslar şunlar idi: Tiyekli Mehmet bey, Akbezden Fadıkların Ahmet Ağa, Ökkeş Ergüneş, Söğütten Cerid oğlu Süleyman, Mulla Ömer Hoca oğlu Mehmet Kara, Deli Mustafa Ağa, Dörtyollu Kara Hasan Paşa, Kırıkhan köylerinden baba Kürt İbrahim Ağa, Hassadan Danaboruk, Islahiyeden yedek subay Süleyman Efendi(Sakallı zabit), Kürt Nebu Ağa ve Tiyek Kaymakamı İhtiyar Ali bey.
Çarpışmalar şiddetliydi. Yaralanan Kerim’i yakalayan Ermeniler, elini kolunu keserek işkence ile öldürürler. Manastır bir kale gibi kalın ve yüksek duvarlara sahipti. Fransızlar Ermenileri desteklemek için Islahiye üzerinden iki kere Türklere saldırdılar ise de mücahitlerin karşı saldırılarına dayanamayarak çekildiler. Diğer saldırılarından da sonuç alamadılar. Bu arada kalın duvarlara karşı Maraştaki kolordudan top istendi.Bir top, birkaç mermi ile bir topçu çavuşu(Tiyekli Musa Coşkuner) gönderildi. Akbezli Teke Mehmet tek başına koca topu tepeye kadar çıkardı. Ermeniler, top ateşi ve yiyecek sıkıntısı karşısında teslim olmayı düşünmeye başlamışlardı. Atılan top mermilerinden biri pencereden manastırın içerisine düşmüştü. Her ne kadar uçaklardan çuvallarla un atılsa da taşıma suyla değirmen dönmüyordu.
Manastıra girmeye çalışan Fransızlar bu taktiklerinin işe yaramadığını görerek, değiştirdiler: Ermenileri dışarı çıkaracaklardı.Meydanı Akbez ve Tahta köprü tarafından gelen çok kalabalık Fransız askerleri taarruza başladı. Bunların topları, mitralyözleri ve beş adet uçakları vardı. Uçaklar mektup atarak aynı zamanda Ermenilerle haberleşmeyi sağlıyordu.İçerden Ermeniler, dışardan Fransızların saldırıları iki gün devam etti. Üçüncü gün yaptıkları bir huruç harekatıyla Ermeniler kaçtı.Fransızlarla birlikte Akbez meydanı ve Tahta köprü tarafına doğru çekilip gittiler. Çekilirken de çevredeki evlere ve mallara verebildikleri kadar zarar verdiler. Türklere kalmasın diye Manastırı ve Akbezden beş evi ateşe verdiler.
Manastır boşalınca Hassalılar küçük kaç-kaç yaşadılar(1919). Dört köşe çayır çimenlikti, oğlak zamanıydı. Bir gün sonra geri döndüler(1326 doğumlu Ahmet SERT).
Danaboruk Hüseyin Akbez’de iki adam vurmuştu. Antlaşmadan sonra Söğüt’e gelir. Söğüt’ün Türkiye’ye katılmasından sonra ise Hacılar’a gider. Hacılar da Türkiye’ye katılınca Halep’e gider. Daha sonra Meydanı Akbez’e yerleşmiş ve orada vefat etmiştir. Hiç çocuğu olmamıştır.
MİLLİ MÜCADELE MERKEZİ HASSA
Mehmet Nuri Aydın Konuralp anlatıyor: Asım bey(yüzbaşı), Halit çavuşun birlikte şehirde (Antakya) devriye gezmesine muvafakat etmişti. Gece devriyelerini hep beraber geziyorduk. Fransızlarla bir anlaşma kokusu hissetmeye başladım. Süt kardeşim olan Cemil Cemali’yi, bombardımandan şehri terk edip Karaksı köyüne giden Türkmen zade Ahmet Ağaya gönderdim. O, bizi Hassadaki Kuvvayı Milliyeye takdim edecekti. Ben, Narlıca’ya, Dedebey zade Hakkı beye gittim, onunla da görüştüm. Birlikte Hassadaki Kuvvayı Milliyeye iltihaka karar verdik.
Hakkı beyi sözleştiğimiz yerde göremedik. Araphana giderek Ali ağanın da fikrini almaya gitmiş. Yolumuza devamla Bozhöyüğe uğrayarak kardeşim İzzettini de Amikte İnayet (Mürseloğlu) beyin köyüne geldik. İnayet bey bize, Hassa Müdafaai Hukuk Cemiyeti reisi Emin Arifi beye bir mektup verdi. Bu sırada Ahmet (Mürseloğlu) beyin çetesi dağılmış, yerine Tayfur (Mürseloğlu-Sökmen) beyin çetesi kurulmamıştı. Murat paşayı geçtikten sonra Bozhöyük denilen bir tepenin yanından sağa saptık. Biraz ilerledik karşımıza Hassa Kuvvayı Milliyesinden Kafadar Mehmet adında bir çeteye rastladık. O, bizi Narlıhöbür köyüne Paşa bey zade Halil beye götürdü. O geceyi orada geçirdik. Ertesi günü Halil bey de bize katıldı, beşimiz birden Hassa’ya gelerek mektubu Emin Arifi beye verdik. Emin Arifi bey bizi çok iyi karşıladı(Ağustos 1920).
Belen çatışmalarından sonra Fransız kuvvetleri Amik ovasına inip ikiye ayrıldılar. Piyade ve süvarilerden oluşan bir kısmı Reyhanlı üzerine yürüdü. Yine piyade ve süvari bölüklerini ihtiva eden diğer kısmı da çeşitli çapta toplarla donatılmış olarak Hassa üzerine hareket ettiler. Çünkü kuvayı milliye harekatını Reyhanlılı Amik beylerinin Hassa’dan aldıkları direktiflerle idare ettikleri Fransızlara jurnallenmişti. Bu sebepten Fransızlar bu iki kasabayı da işgal ve tahrip edip Kuvayı Milliye merkezlerini kökünden yıkmaya karar vermişlerdi(A.Faik TÜRKMEN, Hatay Manda Tarihi,1937,İST.).
DEMREK
Hassa’da üç gün istirahattan sonra (15 Ağustos 1920) Emin Arifi bey bizi Islahiyede teşekkül etmiş olan İzmir taburuna göndermek istedi(Anlatan:N.A.KONURALP).
O sırada Kadri ve Süleyman beylerin kumandasında 40 atlı ve 40 piyadeden oluşan bir müfreze Mersin cephesinden Emin Ressa beyin kuvvetinden ayrılıp Hassa’ya geldi. Bu kuvvetin maksadı Belen, Kırıkhan ve havalisinde Fransız otoritesine karşı bir teşkilat kurmaktı. Biz de bunlara katıldık. Demrek köyünde Andı Mehmet ağanın evinde karargahımızı kurduk. Burada iken yanımıza Mustafa paşa oğlu İnayet ve Tayfur Mürseloğulları geldiler.
Gerek Kırıkhan ve gerekse Belen havalisi köylerine ve gerekse İskenderun havalisi köylerine birer mektup yazılarak onları kurulmakta olan kuvvayı milliyeye davet etmek için her tarafa postalar gönderildi. İnayet ve Tayfur, Kadri ve Süleyman beylerle Dedebey zade Hakkı, Nuri aydın ve Cemil beylerden kurulu heyet sıtmalı bir mıntıka olan Demrek’ten ayrılarak Eşmişek yaylasındaki asırlık çınarın altına karargah kurdular.
BELEN BASKINI
Hatay’da ve Kuzey Suriye’de Fransız nüfuzunun kırılması için; İskenderun limanından çıkacak Fransız kuvvetlerini bütün Kuzey Suriye’ye ve Hatay’a sevk edecek tek geçit yeri olan Belenin Türk kuvvetleri tarafından tutulması lazımdı. Hatta Anteplilerin işine de yarayacaktı. Belendeki düşman karargahına baskın düzenlenecekti. Ancak bunun için cephane yeterli değildi. Hakkı Dede, Süleyman ve Cemil Cemali beyler Maraş’a gönderildi. 250′ye yakın kişilik bir kuvvet cephane bekliyordu. Bir haftada gidip-gelinecek iken 15 gündür cephaneden haber yoktu. Vaziyet kötüleşince eksik cephane ile baskın yapılmış fakat başarılı olunamamıştı. Eşmişek yaylasında koca çınarın altında buluşuldu. Maraştan beklenen cephane de gelmişti. Gündüzlü boğazından düşman süvarilerinin göründüğü haberini alan Çoşlu müfrezesi ile Kırıkhan müfrezeleri kendi mıntıkalarına savuşup giderler. Çatışma çıktığında cephede Antakya müfrezesiyle Hassalılar ve bir de 80 kişilik Kadri bey müfrezesi kalmıştı. Düşman toplarını ve makinalı tüfeklerini kurarak ateş altına almıştı. Köylülerden sonra mücahitler de Alan yaylasına doğru çekildiler. Çevirme harekatını yapamayan Fransızlarda çeteleri takipten vaz geçtiler. Düşmanda 27 ölü ve 5 yaralı, mücahitlerden ise 5 yaralı vardı.
Belen çarpışmalarından sonra Belen gediğinden Hassa’ya kadar otuza yakın Türk köyünü baştan başa yaktılar.
Bu kuvvetler geceyi Alan yaylasında geçirip, Hayme çınar, Demrek boğazı ve Hacılar köyleri üzerinden Hassa’ya gelirler (04 Eylül 1920).
Kadri bey müfrezesi bir akşam Hassa’da kaldıktan sonra Maraş’a gitti.
ANTAKYA MÜFREZESİNİN HASSA’DA KARŞILANIŞI
Belen başarısızlığı, Hassa çevresinde çok fena karşılandı. Antakya müfrezesini bu işte suçlu görerek onları dışladılar. Hassa’da haysiyete çok önem veriliyordu. Kaymakam İhtiyar Ali bey çarşıda bir tellal çağırttı. “Antakyalılara hiç bir yiyecek satılmayacaktır”. Kuvvayı Milliye müfettişi Hassa müftüsü Gürcü Ali Rıza (YILMAZ) Efendi, Antakyalılara kendi evini vererek sahip çıktı. Müftü, kaymakama yaptığının hata olduğunu söyleyerek, “Selahattin Adil bey(Maraştaki kolordu kumandanı) bunu duyarsa çok fena olur” demiş. Emin Arifi bey de kaymakamı ayıplamış. Bir gün sonra olay tatlıya bağlandı. Güllükaya zaferinden sonra Antakya müfrezesi, Hassalılar nazarında değer kazandı.
GÜLLÜKAYA
Güllü kaya’nın Doğugüneydoğusunda Güllü köy vardı. Buradaki köy ahalisi zamanla salgın hastalığa yakalanır. Hastalıktan etkilenen köylülerde aşırı ishal görülmüştü. Bundan dolayı buradaki kayalık arazi bir süre B–lukaya olarak anılmıştır. Ölümlerden sonra sağ kalan az sayıda kişi buradan göçerek Demrek köyünü kurarlar. Güllü köyü mezarlığı Hassa ilçesinin Güneye doğru uzanan sivri bir parçasıdır. Mezarlığın Doğusu, Batısı ve Güneyi Kırıkhan ilçesi topraklarıdır. Bu köy tarihinde asma ve gül bahçeleri ile ünlü idi. Salgın hastalık nedeniyle terk edildikten sonra hiç bir ağaç kalmamıştır. Yer altı su rezervleri bakımından zengindir. 17 Aralık 2000 tarihinde Güllükaya çevresinde 30 kadar sondaj kuyusu saydım. Burası tapu kadastro çalışmalarında Güllükaya mevkii olarak tapularda yazılıdır. Biz de buraya temiz toplum özlemi ve nezaket kuralları gereği ve de tarihi bir borç olarak Güllükaya demeyi uygun bulduk. Bu kutsi vatan toprağına…. Takdir temiz Hassalı hemşehirlilerimindir…
GÜLLÜKAYA SAVAŞI
Eylülün son haftasında meydana gelen bu muharebe Hatay’da yapılanların en süreklisi ve en büyüğüdür. Güllükayanın, top mermilerinin patladığı dış yüzeyi tamamen aşınmış ve alttan kireç taşları ortaya çıkmış, rengi bembeyaz olmuştur. Bu beyazlığa kan rengi de karışmıştır. Güllükaya, olmuş; Kanlıkaya…
9-10 Eylülde takviyeli bir Fransız alayının İskenderun’dan Kırıkhan’a geldiği işitildi. Hassalıların haberleşme şekli şöyle idi: Haberi alan 3 el silah sıkar. Duyan duyduğunu belli etmek için bir el sıkar, 3 el de diğer köylere duyurmak için sıkardı. Böylece çok kısa bir zamanda bütün köylüler silahlarıyla birlikte cephede buluşurlardı.
Kısa zamanda Küreci değirmeninden Narlıhöbür’e kadar bütün Güllükaya, Islahiyeden beri toplanıp gelen mücahitlerle tutulmuştu. Bu savaşta hazır bulunan belli başlı şahıslar: 20 kişilik Kırıkhan kuvvetlerinin başında Haydar KILINÇ, Alabeyli kuvvetlerinin başında baba Kürt İbrahim ağa, 54 kişilik Antakya kuvvetlerinin başında Nuri Aydın, Islahiye kuvvetlerinin başında Süleyman bey(sakallı zabit), Tiyek köyünün tüm silahlıları ve yanlarında Mehmet bey, Ekbez köyünün bütün silahlıları başında Fadıkların Ahmet ağa, Haltanlıdan 20 kişilik bir kuvvetin başında Nebu ağa, Reyhanlı kuvvetlerinin başında da Faruk ve Hamit beyler bulunuyordu. Hepsinin başında ise Emin Arifi bey bulunuyorduysa da her birlik kendi aralarında bağımsız idi. Cephe, Sülüklü kaya ile Narlıhöbür arasında bir kavis oluşturmaktadır.
Düşmanın 2 batarya sahra topu, 20 si ağır 50 makinelisi, bir de uçağı vardı. Karagahını Bulgurpınarına kurmuş olan düşman yandaki tepeye toplarını yerleştirmişti. Düşman uçağı ve süvarisi ile bir keşif yaparken kasten yanlardan ateş açılmayıp, ortadaki Güllükaya’dan ateş açılmıştır. Düşman burayı şiddetli bir top ve makineli tüfek ateşine tuttu. Bombardıman esnasında sipere giren Türkler, düşman ateşinden etkilenmediler. Piyadelerin taarruzu da şiddetli bir karşılık görünce geri çekildiler. Hassalılar iki düşmanı aynı hizaya getirip öyle ateş ediyorlardı. Böylece tek mermiyle iki düşmanı birden vuruyorlardı.4 gün böylece sürdü. 4. gece Islahiyeli sakallı zabit Süleyman efendi kumandasında 26 kişilik(18 i Hassalı) bir fedai grubunun, düşmanın Bulgur pınarındaki karargahına yaptığı bir gece baskını sonucunda alay kumandanı Colonel Derigoen ile 15 karargah subayı öldürülür. Bunun üzerine düşman, cephenin her yanını sabaha kadar çok şiddetli olarak ateş altında tutar. Sabaha karşı çekilmeye başlar.
Kırıkhan’a doğru çekilen düşman, köyleri ateşe veriyordu. Köylüler zaten hep dağlara çekilmişlerdi. Bu muharebede düşman 53 ölü ve 80 yaralı vermişti. 12 şehit ve 19 yaralı da bizdendi.
Hassa’nın kadınları da tam bir kahramanlık örneği göstererek, cephedeki insanlara su, yemek ve ayran taşımışlardı.
Fransız ve Ermeni yandaşları çekildiler ama gitmediler. Sürekli olarak Güllükaya’yı gözlediler. Fırsat buldukları an saldırmaya hazır olarak beklediler.
Hassa stratejik öneminden dolayı mücahitlerin merkezi durumunda idi. Hassalılar, ihtiyaç duyulan her cepheye koşuyordu. Bazen Dörtyol, bazen Maraş, bazen Antakya, reyhanlı, Altınözü, Kürt dağı ve Osmaniye taraflarında çarpıştılar.
Hassa’da Hacı Süleyman Emin’e 25 (Aralık) 1920
“1-İnayet beyle 27.Kanunuevvel Pazartesi günü mevcut kuvvetlerimizle Meydanı Akbez’e taarruz edilecektir.
2-Akbez kuvveti, Türk oğlu kuvveti ve sizin Hassa asker kuvveti 26-27.12.1920 gecesi behemehal Tonuz gediği(Şimdiki Osmaniye’nin Bahçe İlçesi Batısında), Kara baba sırtlarını tutmuş olacaktır. Dakika tehiri mucibi cezadır. Harekatı umumiyeye tesiri olacak bu gibi hususatta her kim lakayıt kalır ve ifayı vazifeden imtina ederse en büyük cezaya uğrayacak indallahta da mesul olacaktır.
3-Kuvvetlerinizin vazifesi Tonuz gediğini düşmanın Meydanı Akbezin imdadına gelemiyecek surette tutup muannidane müdafaa etmek olacaktır.
4-Hacı Hannan ağa da size yardıma gelecektir.
5-Kuvvetlerimizin yekdiğeriyle haberdar olması lazımdır. Binaenaleyh ahval müsait oldukça lazım gelen emirleri Tonuz gediğine göndereceğim.
6-2 sandık Osmanlı, 1 sandık Alman ve 1 sandık Rus cephane gönderilmiştir. Bir fişeği israf eden şedit ceza ile mücazat olacaktır. Dikkatli bir surette bunları tadat ediniz.”
Islahiye grubu kumandanı Binbaşı Basri
Ocak ayının ortalarına doğru yine bir takviyeli alayla Hassa üzerine yüründü. Cephenin her tarafı şiddetli ateş altında idi. Fakat mücahitleri yerlerinden söküp atmak mümkün değildi. Soğuklar ve cephane yokluğu çeteleri zor durumda bırakmıştı. Yer yer yaşanan çözülmeleri gören Emin Arifi bey cephanesi bol olanlardan alıp, olmayanlara dağıtarak bir müddet daha idare edilmesini sağlamış ise de herkesin cephanesi tükenmişti. Son saldırıdan önce Kürt dağının ahalisi gelip Milletin hayvanlarını önlerine katıp götürürler. Bunu haber alan bizim çeteler hayvanlarını kurtarmak için gittiklerinde cephe boşaltılmıştı. Güllükaya’nın bir kilometre kadar Kuzeyinde bulunan Diş Kaya’da küçük bir gurup bırakılmıştı. Burada çatışma olur ve iki Fransız askeri daha ölür. Diş kayadan Hacılara kadar hiç bir direniş olmaz. Daha önce Demrek’te(Demrek Gölünde) Türk mücahitlere kucak açtığı jurnallenen kişilerin evleri yakıldı. Bunlar Hacı Gökoğlan, Andı Mehmet ve Gafar ağanın konakları idi. Yanan konağın yanında bir Türk kadına tecavüz etmek isteyen Fransız askerine Cezayirli bir Fransız askeri “seni vururum” diyerek engel oldu. Fransızlar, diğer dağ köylerine olduğu gibi yukarı Demrek’e de giremediler. Fransızlar kısa bir süre için Hassa’yı işgal ettiler(A.Faik TÜRKMEN, Hatay Manda Tarihi).
11.05.1921
“İkinci kolordu kumandanı âlisi Selahattin Adil beyefendi hazretlerine
Muhterem kumandanımız!
Hassa kazası müdafi bir halde iken hiç bir muavenet görmediği için döğüşe döğüşe maalesef sukut etti. Sukut edeli bir buçuk ay oldu. Hâlâ istiklali millisini yine döğüşe döğüşe muhafaza etmektedir. Fakat Hassayı buraya bağlayan rabıta artık kopmak üzeredir. Derhal muavenet görmediği takdirde maalesef teslim olacağı muhakkaktır. Fransızlar herkesi ayrı ayrı tazyik etmeye başlamışlardır. Böyle parça parça taarruza cahil halkın mukabele etmek kabiliyeti ruhiyesi olmadığı için müçtemian da olsa azami yapacakları işi çoluk çocuklarını alarak iltica yani fakri sefaletin kucağına atılmak olacaktır. Bunu hiç bir vakit yapacakları tahmin olunmaz ve bilakis Hassa bir teşkilat görmez, bir kumandana yapılacak tedbir de gayet basittir. Muktedir bir kumandanın müfreze ile Halep’te olduğu gibi bir teşkilat yaparak ahalinin kuvvei maneviyesini takviye ve hattı hareket tayin etmelidir. Evet Hassa kazası sukut etmiştir. Fakat bu sukut eden yalnız merkez kazasıdır. Civar köy ahalisi kamilen evlat ve eyaliyle dağ başlarında hayatın en sefil ve şiddetle bütün bir mahrumiyet içerisinde yaşamaktadırlar. Halk bu halde muhakkak bir surette uzun zaman kalamıyacaklardır. Hassa’nın ehemmiyeti mevkiiyesi Kilisinkinden daha mühim olduğunu söylemek zaittir. Yalnız bir fikri mücmel verebilmek için Belan, Reyhaniye, Antakya, İskenderun ve havalisinin fezası olduğunu söylemek kafidir. Herhalde Hüsnü icap ederse teklifimiz bir fedakarlık neticesi bile olsa is’afı menfaat memleket namına istirham eyleriz. Efendim hazretleri. 11/5/37 (921)
Kara Mürsel zade İhsan, Arifi Paşa zade Emin ve
Paşa Bey zade Halil
Mehmet Nuri Aydın KONURALP’in yazdıklarından düşmanın köylere giremediği anlaşılmaktadır. Hassalılar büyük kaç-kaç yaşadılar. Fransızların büyük kuvvetlerle Amik’i baştan başa yakması üzerine Milli kuvvetler her taraftan Kürt dağına sığınarak Tayfur Mürsel’in etrafında toplanmaya başladılar.
29-6-37(921)
Ankara Büyük Millet Meclisi Riyaseti Celilesine
Suret: Anadolu ve Rumeli Müdafaai Hukuk Riyasetine
Müdafaai Milliye Vekaletine, Dahiliye ve Hariciye Vekaletlerine
Son feryatnamelerimize cevap; göz yaşlarımızı dindirecek hiç bir hitap görmedik. Bütün manasile bir Türk diyarı olan zavallı ve zulümdide İskenderun, Antakya, Biylan, Reyhaniye ve Hassa’nın afakını kızartan ateş ve kana, gözlerinizi kesilen, parçalanan kirletilen ismetin boğulan öldürülen ihtiyar ve çocukların feryatlarına kulaklarınızı çeviriniz.
Bu zalim hayat, bir günlük bir aylık bir senelik değildir. Tam iki buçuk senedir her dakka ölüm, kan, hapis, tebit, işkence, idam ihrak bizleri tedricen yemekte ve kavurmaktadır. İki buçuk senedir ailelerimiz dağlarda taşlarda çorak yerlerde aç ve bitap sürünmektedir. Kırık kollarımızla kanayan kalplerimizle, aç midelerimizle Fransızların evler yıkan, canlara kıyan zalim toplarına sivri süngülerine göğsümüzü gerdiren asabiyeti milliyemiz lâyetünezzül ve namütenahidir.
Düşman yurdumuzu, ocağımızı alsa bile bir bayaban ve bir yokluk olarak alacaktır. Fakat servetler doğuran zümrüt ovalarımız altın akıtan gümüş ırmaklarımız Türk daima Türk ve ebediyen Türk kalacaktır.
Türk milletinin mukadderatını deruhte eden Türk yurtlarının bir karış toprağını bile ağyara vermemeye aht ve misak eden büyük milletin muhterem vekilleri:
Kanlı gözlerimize mutazallim sözlerimize pejmürde halimize dikkatle bakınız öz yurtları uğrunda her dakika topraklarını kanlarile sulayan bu biçareleri düşününüz. Bu mücahitlerin parçalanan yüreklerine serinlik veren ilaçları esirgemeyiniz.
Her ne şekilde ve her ne suretle olursa olsun yardım ve müdafaa ediniz. Bu namuskâr vatanperverlerin hukukunu payimal için düşman tarafından tasni edilen ve ettirilen vesaiki büyük bir itminan ile cerh ediniz.
Yakında meclise takdim edeceğimiz yüzlerce imzaları havi mazbatamız bu bapta en celi bir vesikadır.
Düşmanlarımız iyi bilsinler ki: Bu yerler bizimdir. Bu hakkı bizden istirdat ancak bizden hiç bir nefsi zihayat kalmamak suretile mümkün olacağından bu husustaki maddi ve manevi mesuliyet müsebbipleri için ebedi bir leke olacaktır. Kalbimiz evvela Allah’a saniyen size müteveccih olduğunu arz ederiz.
Antakya, İskenderun, Biylan, Reyhaniye ve Hassa kazalar ile Cisri Şugur mülhakatından Ordu nahiyesi ahalileri namına
Hacı Mehmet bey zade Abdurrahman, Arifi paşa zade Emin, Mustafa paşa zade Tayfur, Karamürsel zade İhsan, Türkmen zade Ahmet, Paşa bey zade Halil, Halil bey zade Kâmil, Hacı Mehmet bey zade Sürur, Hakkı bey zade Kadri, Bahadır zade Mahmut,Hacı Halil ağa zade Abdullah, Molla ağa zade Mehmet, Hoca zade Sadık, Bekir bey zade Necmettin, Mükdad zade Hamit, Mahmut bey zade Ali, Dede bey zade Hakkı, Karabey zade Refik, Şıhlı zade Halil, Nuri, Hüsnü ağa zade Hacı Veysi, Muharrem zade Halil, Sarı bey zade Fevzi, Şıh Mehmet ağa zade Bekir, Ahmet, Kırımlı Faruk, Çerkes zade Ükkaş.
Mazbata olarak takdim edilmiştir.
Maraş’tan
09.07.37(921)
Büyük Millet Meclisi Riyasetine
Mücadelei Milliyenin bidayetinden şimdiye kadar elimizden düşmeyen yorulmaz tüfeklerimiz Fransa hükumetine karşı kin ve nefretimizi bütün vüzuhile anlattığı halde tazyikına günden güne şiddet vermektedir.
Daha ne zamana kadar haksız yere mazlumların kanları dökülecek, bigünahların evleri yıkılacak, açların lokmaları kapılacaktır.
Yatacak evimiz, yiyecek ekmeğimiz, beşiğini sallayacak çocuğumuz kalmadı. Fakat bütün bu yokluk içinde milli ruhlarımızda yaşayan metin imanımız, bağıracak sesimiz, düşmana siper edecek kavi pazılarımız vardır. Alemi medeniyet haberdar olsun ki biz Türk camiasından ayrılamayız. Bize yegane hakim Türk istiklali, Türk idaresi olmalıdır.
Hakkı hayatımız bu suretle bize iade edilmedikçe çoluğumuz, çocuğumuzla mahvoluncaya kadar baba dede hatırı olan Yurdumuzu ismetgâhımızı müdafaa edeceğiz.
Fransızların bizlerden cebir ve işkence ile aldıkları mazbatalar bütün ıztırarı imzalanmış ve ruhu milletle alakası olmayan bir takım paçavralardır.
Biz Türküz, Türk kalacağız, Türk istiklali, Türk idaresinden başkasını istemeyiz.
Bunun hilafında müvacehei milliyeye arzedilecek vesaik sahte mahiyetsizdir. Ya ölüm, ya istiklal, hayatımızın iki yegâne müntehalarıdır.
Asırlardan beri Türk yaşayan, her zerresinde Türk ruhu uçan, her bucağında Türk kalbi çarpan, her avuç toprağında Türk kanı kokan Türk oğlu Türk diyarımızın samimi ruhundan kopan şu müracaati muvacehei medeniyete arza sizi tevkil eder ve kavi Türk imanımızın verdiği metin tevekkül ile muvaffakiyetlerinize dua ederek yüksek himayenize muntazır olduğumuzu arzederiz.
Hassalılar, Beylânlılar, İskenderunlular, Reyhaniyeliler, Antakyalılar.
SINIRIN ÇİZİLMESİ
20 Ekim 1921 Ankara Antlaşması gereği Hudud Tahdidi Komisyonu kurulur ve çalışmalarına başlar. Güllükaya savaşı kaybedildikten sonra mücahitlerden Hassa’yı terk edenlerden bazıları Maraş’a, bazıları da Nur dağlarına çekilir.
Nuri bey anlatıyor “Bir süre Maraş’ta kaldıktan sonra Dedebey zade Hakkı beyle Tiyek köyüne geldik. Burada iken hudud tahdidi komisyonumuz geldi. Hassa henüz Fransız işgali altında idi. Komisyon başkanımız Miralay Edip beydi. Bu komisyonda tarihçi Ramazan oğlu Niyazi bey bulunuyordu.Hassa Kaymakamı Tevfik Demiralp Akbez’de oturuyordu. Münferit hakim olarak Tarsuslu Ruhi bey vardı.
Hudud tahdidi komisyonuyla görüşmek için Hassa’ya gittik. Bizim delegeler caminin karşısında bir evde yerleşmişlerdi. Fransızlar damlara mitralyöz yerleştirmeye çalışıyorlardı. Fransız Koloneline “Türkiye sizinle anlaşabilir. Bayır-Bucak dahil olduğu halde 500 000 Türkün esaret altında bırakılmasına asla razı olmayacağız. Kanımızın son damlasına kadar esaretten kurtulmak için çalışacağız. Bundan kolonel cenapları hiç şüphe etmesinler”. Ertesi günü miralay Edip bey, Tiyek köyüne gelerek iadei ziyarette bulundular.
Nuri Aydın bey ve arkadaşları Leçedeki Köroğlunun Geri’ne çekilerek Komisyona sürekli olarak nota göndermek suretiyle içindeki ayrılık ateşini bastırmaya çalışır. Vatandan ayrılış o kadar kolay değildir. Hudud tahdidi komisyonu işini bitirince Maraş’a hareket ederler(01 Ocak 1922).